Ekonomi uzmanları, 2026 asgari ücretinin belirlenmesinde hem enflasyon oranı hem de işveren maliyetlerinin dikkate alınacağını belirtiyor. Uzmanlara göre, çalışanların talebi ekonomik açıdan anlaşılır olsa da, iş dünyasının üretim ve istihdam kapasitesi de bu denklemin bir parçası olacak.
Ekonomist Prof. Dr. Hakan Kara, yaptığı değerlendirmede, “Asgari ücrette 30 bin TL sınırı psikolojik bir eşik haline geldi. Bu rakamın altındaki bir ücret, çalışanların yaşam standardını korumakta yetersiz kalabilir” dedi. Ancak Kara, yüksek zammın enflasyonist etkiler yaratmaması için devletin vergi ve destek mekanizmalarını da devreye alması gerektiğini vurguladı.
2025 yılı boyunca enflasyon oranlarında dalgalı bir seyir izlenirken, gıda ve konut fiyatlarındaki yükseliş halkın bütçesini zorlamaya devam etti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre yıllık enflasyon eylül itibarıyla yüzde 58 seviyesinde gerçekleşti.
Uzmanlar, 2026 asgari ücretinin belirlenmesinde bu oranların doğrudan etkili olacağını ifade ediyor. Eğer enflasyon aynı seyirde devam ederse, asgari ücretin 30 bin TL’nin altında kalmasının alım gücünü daha da zayıflatacağı belirtiliyor. Bu nedenle hem hükümetin hem de işçi temsilcilerinin, yeni zammı belirlerken gerçek hayat pahalılığını dikkate alması bekleniyor.
İşveren kesimi, yüksek maaş artışlarının üretim maliyetlerini artıracağından endişe ediyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, mevcut ekonomik koşullarda yüksek oranlı zamların istihdam üzerinde baskı yaratabileceğini savunuyor. Ancak sendikalar ve çalışan temsilcileri, mevcut maaşların geçim standartlarını karşılamadığını belirterek güçlü bir artış talep ediyor.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), yaptığı açıklamada, “Bir ailenin insanca yaşaması için 2026’da asgari ücretin en az 30 bin TL olması gerekiyor. Bu rakam, yalnızca temel ihtiyaçları karşılayabilecek düzeyde” ifadelerine yer verdi.